Kamu TİS Taleplerimiz: Yüzdelik Zam Değil; Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım!

Sağlık İlke-Sen ve Eğitim İlke-Sen olarak, 1 Ağustosta başlayacak kamu toplu iş sözleşme süreci ile ilgili taleplerini açıkladık.

Toplu sözleşmesinin sadece ücret pazarlığına indirgenemeyeceğini ısrarla vurguladığımız açıklamada birçok sosyal, siyasal ve ekonomik meseleyi birlikte ele aldık.
Talepler metnimizin tam hâli şu şekilde:

EĞİTİM İLKE-SEN & SAĞLIK İLKE-SEN

KAMU TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ TALEPLERİMİZ

Türkiye, ağır siyasal ve ekonomik krizlerin ortasında yeni bir Kamu Toplu İş Sözleşmesi sürecine giriyor. Başta kamu çalışanları olmak üzere aslında doğrudan ya da dolaylı olarak bütün emekçi kitleleri, bütün toplumsal kesimleri yakından ilgilendiren bir süreç bu.

Her şeyden önce şu bilinmelidir ki içinden geçtiğimiz derin ekonomik kriz dönemsel değil yapısaldır, kapitalist tercihlerle ilişkilidir. Kapitalist tercihlerin sorgulanmadığı bir vasatta dönemsel krizlere çare bulunamaz.

SAĞLIK İLKE-SEN ve EĞİTİM İLKE-SEN’de örgütlü kamu çalışanları olarak bu toplu sözleşme sürecinde bahsettiğimiz yapısal problemlere işaret eden bir yaklaşımla taleplerimizi sıralıyoruz:

– Kamu Toplu İş Sözleşmesi sadece ücret pazarlığı olarak düşünülemez. Çünkü biliyoruz ki bütün meseleler birbiriyle bağlantılıdır ve çözümler ancak başka çözümlerle birlikte mümkündür.

– Grev hakkı olmayan bir iş sözleşmesi olamaz, kabul edilemez. Grev hakkı temel talebimizdir. Aksi durum ancak bir ortaoyunudur.

– Yüzdelik zam talep ve tartışmaları göz boyamaya hizmet eden bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Zaten yoksulluk sınırının çok çok altında yaşayan ve gelirleri kriz ortamlarında sürekli eriyen kamu emekçileri olarak sadece kendi ücretlerimize dönük bir zam talebinde bulunamayız. Başta asgari ücretliler, asgari ücret bile alamayanlar, bütün güvencesiz çalışanlar, işsizler olmak üzere her toplumsal kesim için “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Âdil Paylaşım” ilkesinin ana politika kabul edilmesini ve gereğinin hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

– Yukarıdaki ilkenin zorunlu gereği olarak bütün emekçiler için yoksulluk sınırının üzerine çıkmak somut talebimizdir. Ülkedeki nimetler adil bir paylaşım söz konusu olduğunda bunun kolaylıkla gerçekleşeceği görülecektir.

– OHAL sürecinde yaşanan ve sonrasında da devam eden KHK zulümleri bir an önce sonlandırılmalıdır. Lohusa anneler bebekleriyle zindanlara tıkılmakta, anne-baba mahkûmiyetleri evlatları perişan etmekte; intiharlar, ölüm ve hastalıklar KHK’lı insanlarımızın üzerine her geçen gün ağırlaşan bir karabasan gibi çökmektedir. Şeffaf ve adil yargılamalar olmaksızın yaşanan bunca acı toplumsal barışa indirilmiş en büyük darbelerdendir. Toplu İş Sözleşmesi sürecinin temel görüşme maddelerinden biri muhakkak bu olmalıdır.

– Kamu kurumlarında liyakat esas alınmalı, yandaşlık ve torpile dayalı düzen son bulmalıdır. Güvenceli çalışmayı iptal edip sözleşmeyi esas alan kamu alım sistemi değişmelidir. Kamu emekçilerini köleleştirmeyi amaçlayan politikalardan sür’atle uzaklaşılmalıdır.

– Hak ve hukuku sokak eylemleriyle savunma hakkı ihlal edilmemeli, özellikle KHK ile iş ve ekmeklerinden uzaklaştırılan kamu emekçilerine dönük baskılara son verilmelidir.

– Üniversitelerin özerkliği temel taleplerimizdendir. Sosyal mevzularda inisiyatif alan, söz beyan eden üniversite hocaları kovuşturma ve ihracı değil takdiri hak etmektedir. Üniversite hocalarına, talebelerine dönük baskılamalar sonlandırılmalı, farklı kanaatlerin zenginliğinden ülke mahrum bırakılmamalıdır.

– Sağlık kurumlarındaki aşırı iş yükü sağlık çalışanlarının belini bükmekte, yetersiz ücretler hayatlarını çekilmez kılmaktadır. Nöbet zulmü altında çalışan sağlık emekçilerinin de aile üyesi olduğu hatırdan çıkarılmamalı, personel eksiklikleri kamuya alımlarla derhal giderilmelidir.

– Emekçilerin kıdem tazminatlarına fonlara devretme aldatmacası ile göz dikilmesi ve BES dayatması ile yeni bir soygunun icra edilmesi kabul edilemez! Emekçilerin haklarını gasp etmeye niyet eden bu uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir!

– Ülke kaynakları üretimden kopartılan halkımızın problemlerini çözmeye aktarılmalı, hamâsi silahlanma politikalarına, ithalat rejiminin bütün gıda maddelerini kapsayacak şekilde derinleştirilmesine meydan verilmemelidir.

– Çevreden tarıma, kültürden eğitime, ekolojiden aileye kadar her geçen gün dal budak derinleşen sorunlarımız istişarenin esas alındığı, farklı önerilere kıymet verilen bir vasatta ele alınmalı, dayatmalara son verilmelidir.

– Özellikle son dönemde öne çıkan mültecilerle ilgili meseleler soğukkanlılıkla değerlendirilmeli ve İslami ve insani kardeşlik sorumluluğu ve “yeryüzünün Allah’a ait olduğu ve mültecilere yasaklanamayacağı” düstûru ile çözülmelidir. Arapça tabelaların yasaklanması, mültecilerin gayr-i insani koşullarda çalıştırılıp emeklerinin sömürülmesi, bir de zorla geri gönderilmesi gibi yollara tevessül edilmemesi; eğitim, sağlık ve sosyal hizmet kurumları aracılığıyla toplumsal kaynaşma ve dayanışmaya matuf politikalarda ısrar edilmesi gereklidir, tarihsel bir sorumluluktur.

SAĞLIK İLKE-SEN

(İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikasıwww.saglikilkesen.org)

&

EĞİTİM İLKE-SEN

(İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikasıwww.egitimilkesen.org)

 

Bir cevap yazın