Neoliberal sağlık politikaları: ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’

Op. Dr. Samet Mengüç

Op. Dr. Samet Mengüç

Sağlık alanı neoliberal küreselleşmeden en fazla etkilenen alanlardan biridir. Sağlık sektörünün sermaye birikim alanı olarak görülmesi neoliberal sermayenin ortak ilgi alanı olmuştur. Sermayenin ilk hedeflerinden biri sağlığı herhangi birürün gibi alınıp satılan bir meta haline getirmektir. Ancak bu hedefine ulaşırken sağlığın kamu hizmeti olması gerektiğini öteden beri savunan ve kamu hizmeti haline gelmesini isteyenlerle ve Türkiye’de olduğu gibi meslek kuruluşlarıyla karşı karşıya gelmiştir.

Neoliberal politikalarla son yıllarda artan bir hızla sektör haline getirilen sağlık alanındaki ilk uygulamalar II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika’da hayata geçirildi. Ancak Avrupa ve Latin Amerika’da pek rağbet görmedi. Özel sağlık sektörü ABD’de herkese açık bir genel sağlık sisteminin kurulmasına yönelik tüm çabalara başarıyla karşı koydu ve 1980’lerden itibaren 1945 ertesinde başka yerlerde inşa edilmiş olan genel sağlık sistemlerinin piyasalaştırılarak eşitlikçilikten uzak bir yapıya büründürülmesi yönünde çalışmalara girişti. Bir yandan da sağlık araştırmaları ve eğitimini kendi çıkarlarına giderek daha bağlı hale getirdi.

Herkes için sağlık

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde,  1948 yılında, sağlık hizmeti almak bir insan hakkı olarak tanımlandı. Güçlü bir emek hareketinin mevcut olduğu hemen her ülkede 1950’lerin sonlarında devletler herkese açık genel sağlık hizmetlerine (SSK ve benzeri) yönelik talebin önünde duramaz hale gelmişti. Kimi Batı Avrupa ülkelerinde büyük bir özel sektörün de Sosyal Sigorta temelli kamu sistemleri ile yan yana faaliyet yürütmesine izin verildi. Yeni kamu sağlık sistemlerinin çoğunluğunda hekimlere hizmet miktarına göre ücret ödenmeye devam edildi. Bu da kaçınılmaz olarak gereksiz tedavilere ve maliyette artışa neden oldu. Yine de, herkes için parasız sağlık hizmeti ilkesi çoğu OECD ülkesinde 1970’li yıllarda kök salmayı başardı. Kamusal özelliği tüm dünyada destek gören sağlık hizmeti Alma-Ata Deklerasyonu ile 1978’de Birleşmiş Milletler tarafından “Herkes İçin Sağlık “ sloganı ve hedefi ile benimsendi.

Neoliberal siyasetin kamu sağlık hizmetlerini 1990 sonrasında yeniden metalaştırma projesine girişmesi ve burayı özel sermaye için birikim alanı olarak açmasıyla Amerikan sermayesinin II. Dünya Savaşı sonrası yaşama geçirmeye çalıştığı tablo netleşti. Bu süreç sağlık hizmetlerinin maddî bir gerçeklik olduğu kadar ideolojik bir yapı olduğunu da gösterdi. ‘Üretkenlik’ , ‘verimlilik’ ve ‘tercih’ gibi terimlerle birlikte sağlık hizmetini de diğer her şey gibi bir meta olarak sunmak mümkün oldu. Piyasalaştırma sürecinin ilerlemekte olduğu tüm ülkelerde, kamusal sağlık hizmetleri de durmaksızın ticarî bir çerçeveye itilmektedir. Kârlılık açıkça ifade edilen bir amaç haline gelmekte, personel yeterliliği ile hizmet süreleri aşağı çekilmekte ve hizmet kalitesi düşmektedir.

Neoliberalizm, tıbbın bugün içinde bulunduğu koşullarda kapitalizmin sağlıksızlığı hâlâ nasıl beslemekte olduğunu gözler önüne seriyor.

Eşit, ücretsiz, ulaşılabilir sağlık hizmeti

Türkiye’de uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı neoliberal politikaların yaşama geçirilmesinden başka bir şey değildir; uluslararası sermaye kuruluşlarının yeni yatırım alanlarından biridir. Dünya Bankası ve İMF’nin 2002 yılında proje olarak hazırladığı bu program 2003’te AKP iktidarı tarafından uygulanmaya başlanmış ve sağlık hizmeti özel piyasa koşullarına terk edilmiştir.

Kamu sağlık sistemleri kapitalist ülkelerde daima bazı aksaklıklar taşır. Devletçe koyulan bütçe sınırlamaları nedeniyle hizmete erişmede gecikmeler olur. Siyaset, medya ve sermaye bu gecikmeleri kamusal sağlık hizmetlerinin aleyhine kullanır. Ama bu sorunların hallinin yolu sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi olamaz, olmamalıdır.

Sağlığın metalaştırılmasına , piyasalaştırılmasına , uluslararası sermayenin acımasız koşullarına terk edilmesine neden karşı çıkmalıyız? Herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hizmeti sağlanmasını neden savunmalıyız?

Sağlık doğrudan varoluşla ilgili bir durumdur. Hava, su, eğitim, trafik güvenliği ya da hukuk gibi toplumun ortak varlığı olarak değerlendirilmelidir.

Sağlık meta olarak değerlendirilemez, çünkü piyasada bulunan bir metayı tüketme ya da tüketmeme yönünde tercih yapılabilirken hasta olmamak yönünde bir tercihte bulunma olanağı yoktur. İnsan ne zaman ve ne sebeple hastalanacağını, gelecekte hangi hastalığa yakalanacağını bilemez. Alacağı tedavi hizmetinin kapsamını , zamanını ve türünü kendisi belirleyemez.

Hastanın tıbbî yardım talebi işin başında belirli değildir, talebini ortaya koyabilmek için bir uzmanın duruma açıklık getirmesi gerekir. Bu ilişki sağlık çalışanlarına teşhis aşamasında ve sunulacak tedavinin belirlenmesinde tek taraflı büyük bir güç vermektedir. Hekimler işadamına dönüştüğünde, işadamı gibi çalışmaya başladığında sağlık hizmetleri ticarîleşir. Hasta müşteri, hekim tüccar durumuna düşer.

Serbest piyasa koşulları rekabeti doğurur; rekabet daima kazananlar ve kaybedenler yaratır. Kaybedenler hep en zayıf halkalardır (yoksullar, kronik hastalar ve durumu ciddî olanlar).

Sağlık hizmetinin herkese sınırsız ulaştırılmasını arz talep mekanizmalarına terk edemeyiz. Herkese eşit, ücretsiz ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sağlamak kamusal bir aygıt olan devletin aslî görevi olmalıdır.

Kamusal sağlık hizmeti, emekten, yoksuldan yana olan herkesin savunması ve sahiplenmesi ile mümkün olacaktır .

***

  • Sağlıkta taşeronlaşma sadece sağlık çalışanlarının iş güvencesini, çalışma ve yaşam koşullarını kötüleştirmekle kalmıyor; sağlık hizmetinin kalitesini düşürüyor, hastaların hayatını tehdit ediyor. 2005 yılı Haziran ayında Edirne’de, Temmuz ayında Manisa’da, Ağustos ayında Kayseri’de, 2008 yılı Temmuz-Ağustos aylarında Ankara’da, Eylül ayında İzmir’de, 2009 Temmuz ayında Urfa’da onlarca bebek hastane enfeksiyonları nedeniyle topluca hayatını kaybetti. Hepsinde sorumlu aynıydı: sağlıkta taşeronlaştırma.
  • İşsizlik sigortasından yararlanamayan işsizler, kayıt dışı sektörde çalışanlar, primini ödeyemeyen esnaf ve sanatkârlar, primini ödeyemeyen çiftçiler, 18 yaşını dolduran ve çalışmayan kız çocukları Genel Sağlık Sigortası’ndan yararlanamıyor.
  • Sigortalı vatandaşlara verilecek hizmetlerin kapsamı, miktarı ve süresi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sınırlanabilecek. Temel teminat paketi dışında kalan hizmetler için “tamamlayıcı sigorta” yaptırmak veya cepten ödemek gerekecek.
  • Genel Sağlık Sigortası’nın yürürlüğe girdiği daha ilk gün muayene ücretlerine zam yapıldı. Uygulama yargıdan döndü, ama hükümet yeni bir düzenleme yaparak muayene ücretlerini %650 arttırdı. (Aile hekimliği muayeneleri için getirilen 2 TL katılım payı yargı tarafından tekrar iptal edildi.) Artık her bir muayene için devlet hastanelerinde 8 TL, özel hastanelerde 15 TL muayene ücreti ödeniyor. Üstelik bu düzenlemelerle, daha önce muayene ücreti ödemeyen SSK’lı aktif çalışanlar, yeşil kartlılar, kamu çalışanları ve emeklileri ile aile bireyleri de artık ücret ödemek zorunda.

Kaynak: altust.org

Bir yanıt yazın